Umre ömür demektir. Umrede ömrümüzü gözden geçireceğiz.
İyilik ve kötülüklerimizin hesabını yapacağız. Hayatın anlamını, yaşamın
hikmetini anlayacağız. Mübarek Ramazan günü umre yapmak ayrı bir sevinç kaynağı
benim için.
Çocuklarımla beraber olmak başka bir mutluluk… Hacda ettiğim
ve elhamdülillah kabul gören birkaç duamdan birisiydi yavrularımla beraber tekrar gelmek.
Şimdi kardeş, akraba, eş-dost, ahbap, arkadaşların
selamlarını dualarını da yanımıza alarak çıktık yola. Yükümüz manada ağır…
Orucu Harem topraklarında tutmak heyecanı içindeyiz.
Beş gün Medine’de kalacağız. Beş gün de Mekke’de. Hacda
Medine’de sadece bir gün kalmıştık. “Yeterince hasbihal edemedim Efendimiz
(s.a.v.) ve ashabı ile” diye üzülmüştüm. Bu defa önce Efendimiz (s.a.v.)’in
kapısındayız çok şükür.
Medine’de Ramazan çok zevkli geçiyor. En zevkli yanı da dünyanın
her yerinden gelmiş Mümin kardeşlerimizle Mescid-i Nebevi’nin kâh içinde kâh
avlusunda yan yana iftar yapmak…
Yine dışarının kavurucu sıcağından Mescid-i Nebevi’nin
cennet gibi serinliğine kaçmak… Doya doya Kur’an okumak, namaz kılmak, vakti
gelince Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret etmek, Resul-i Kibriya Efendimiz (s.a.v.)
ile yanı başındaki Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer Efendilerimizle, Fatıma validemizle
manen rabıta kurmak…
Elbette Efendimiz (s.a.v.)’in “Ravza-i Mutahhara-Cennet
Bahçesi” diye tabir ettiği, minberi ile kabri arasındaki mekânda namaz
kılabilmek…
Öyle zor ki burada namaz kılmak… Hanımlara her zaman izin
vermedikleri için çok insan birikiyor her şeyden evvel. Önce her ülkenin
kadınlarını ayrı grup yapıyorlar ve her birinin ayrı kapısı var. İçeri girince
hemen ziyaret edebileceğinizi zannediyorsunuz ama öyle değil.
Burada oturup beklemek gerek. Beklerken her gruba kendi
dilinde sohbet yapılıyor. Mescit adabı ve önümüzde kimlerin makamları bulunduğu
anlatılıyor. Önümüzdeki son kapı açıldığında artık edeb kimsenin umurunda
değil.Herkes özlemle, cennete koşar bir telaşla, ağlayarak, şükrederek içeri
koşuyorlar.
İşte nihayet, perdelerin arkasındaki Efendimiz(s.a.v.)’in
makamına yaklaşmış ve ravzasına ulaşmış bulunuyoruz. İki rekât şükür namazı
kılacağız ama Ravza’nın hanımlara ayrılan kısmı çoktan uzun uzun namaz kılan, uzun
uzun dua eden ve ayrılmak istemeyenler tarafından doldurulmuş.
Ayağımı koyabileceğim kadar bir yer bulduğumda kendimi çok
şanslı hissediyorum ve hemen namaza niyet ediyorum. Birinin sırtına secde
etmek, yere secde ettiğinde başına basılması hiç kimseyi rahatsız etmiyor. Onun
ayağının dibinde ya…
O arada bakıyorum ki kızlarım rahat bir yer bulmuşlar
kendilerine. Ayşe yanımda ama kimse çocuğa dikkat etmiyor. O arada görevliyle
göz göze geliyoruz ve bana beklemem için işaret ediyor. Bekliyorum. Hemen
önündeki kadın kalkınca oraya kimseyi almıyor ve bizi çağırıyor. İnsanların
başına basmamak için gayret ederek geçiyoruz öne.
İki rekât namaz kılınca sekiz yaşındaki yavrum iki rekât
daha kılmak isteyince görevli de ben de duygulanıyoruz. Dua etmekten çok şükür
dökülüyor dillerimizden. Yanımızda bir çocuk olmasının rahmeti bu…
Medine’de Cennetülbaki’yi ziyaret etmek mümkün değil.
Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek zevcelerinin ve ashabının kabirlerinin bulunduğu
bu mezarlıkta isimler yok. Sadece toprakları kabartılmış ve başlarına taşlar
konulmuş mezarların. Tıpkı Efendimiz (s.a.v.)’in arzu ettikleri gibi çok sade.
Hangi kabirin kime ait olduğu kitaplarda yazılı.
Erkekler haftanın bir günü ziyaret edebilirken kadınlara
tamamen yasak. Önce bu uygulamaya kızsam da Cennetülbakinin kapısına yaklaşıp
orada ağlayıp bağıran, demirlere tırmanıp başı açılan, üstünü başını yırtan,
polisin dahi demirlerden ayıramadığı kadınları görünce hak veriyorum.
Kabir ziyareti için içine girmek gerekmez. Uzaktan da olur
ziyaretler. Manevi âlemin yolcuları her zaman bağlantı kurarlar Efendimiz
(s.a.v.) ve ashabı ile…
Otelde açık büfe yemekler var ama kızlarım iftar ve sahurda
Efendimizin yakınında olmak istiyorlar. Her Müslüman getirdikleri yiyecek ve içecekleri
paylaşıyorlar. Kimi kahve, kimi zemzem, kimi hurma, kimi ekmek getirmiş. Bir
müddet sonra biz de kendimizi paylaşacak bir şey götürürken buluyoruz. Ben
hayatımda bundan daha lezzetli bir iftar sofrasında bulunmadım. Tıpkı Efendimiz
(s.a.v.)’in ashabıyla paylaştığı ve hiç bitmeyen, lezzetine doyulmayan yemekler
gibi…
Medine’de bol bol çarşıya gitme imkânı da var. Aman sakın
çarşıya gitmeyin diyenler de var ama biz Efendimiz (s.a.v.)’in Mekke- Medine
esnafının desteklenmesi ile ilgili tavsiyelerine kulak vermeyi tercih ediyoruz.
Sayılı gün çabuk geçer. Bizim de buradaki günlerimiz bitip
şehirlerin anası Mekke’ye yola çıktığımızda Peygamber Şehrinden ayrılmanın
hüznü ve Harem-i Şerif’in özlemi içindeyiz. Bir an önce umre vazifemizi yapmak
niyetindeyiz.
Yolda Zülhuleyfe (Abar-ı Ali)’de durup ihrama giriyoruz. Biz
kadınlar sadece niyet edip telbiye getiriyoruz. Mekke’ye girer girmez tavaf,
say, ihramdan çıkış, şükür namazı, günahlarımıza tevbe ile geçen saatlerden
sonra sahur vaktinin geldiğini anlıyoruz.
Medine’ye önce giden hacıların Medine çok ferahtı, çok
iyiydi, Mekke öyle değil demelerini şu anda anlıyorum. Elbette Medine’de nafile
ibadet, gezme ve ziyaretten başka bir iş yok. Mekke’de ise yapılacak vazifeler
var. Kalabalık, sıcak, yorucu… Elhamdülillah bir sıkıntı olmadan vazifelerimiz
yapıyoruz. Bir ara Ayşe ateşleniyor, ilk umrede gündüz sıcakta ve yolculuktan hemen
sonra olduğu için fenalık geçiriyor ama fazla bir problem yok.
Mekke’de günler daha da çabuk bitiyor. Ayrılmak istemiyoruz,
siyahın en asaletli göründüğü, bizi huzuruna sürekli çağıran Kâbe’den. Bırakmak
istemiyoruz Rabbimize yakınlaştıran, bizi bütün kâinatla bütünleştiren
tavaflardan, hayatın bitmek tükenmez telaşelerini temsil eden saylerden, sadece
vücudumuzu değil ruhumuzu da arındıran zemzemden.
Fakat yine de o otobüse binip arkamıza baka baka Cidde’ye
doğru yola çıkmak zorundayız.
Gezgin Gülsüm Sezen
27.06.2016
ANKARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder