13 Haziran 2016 Pazartesi

Mekke ile Tanışma

resim alıntıdır
Mekke’ye gece girdiğimiz ve etrafı göremeyecek kadar heyecanlı olduğumuz için grup başkanı bizi Mekke ile tanıştırmaya karar verdi.
Otobüsle şehrin içinde yaptığımız tur şehirlerin anası Ümmü’l-Kura Mekke hakkında genel bir fikir edinmemizi sağladı.
Dağların arasında, doğal bir korumaya sahip, emin belde Mekke. Hz. İbrahim (a.s.)’ın eşini ve biricik evladını Allah’ın emriyle bu korunaklı vadiye bırakmasına şaşmamalı. Tam Kâbe’nin bulunduğu noktaya kadar sürekli alçalan bir vadi ve Kâbe tam merkezde…
Mekke’ye üç tane giriş varmış, Yemen, Şam ve Cidde tarafından giriliyor. Biz Cidde tarafından girdik. Yol bizi doğruca Harem-i Şerifin yanına getirdi.
Günümüzde Harem-i Şerife tünellerle girişler sağlanmış. Farklı bölgelerden tüneller var. Dağları oyup yollar ve oteller yapılmış.
Harem-i Şerif’in etrafında yerleşim yok. Tamamen hacıların kalması için yapılmış oteller var. Yakın oteller pahalı, dış mahallelerde bulunan oteller daha ucuzmuş. Mekke’nin yerlileri ise dış mahallelerde oturuyorlar. Mekke halkı genelde fakir ve başka ülkelerden çalışmaya gelenlerden müteşekkil. Suudi Arabistan’ın zenginleri genellikle Riyad ve Cidde gibi şehirlerde yaşıyorlarmış.
Bunlar Mekke hakkında genel bilgilerimiz tabii. Aslında bu bilgileri bile önemsemiyoruz. Tek derdimiz Hac ibadetini güzelce yapmak. Çünkü 12 günlüğüne geldik ve 2 gün yolda geçeceğinden sadece dokuz günümüz var.
Grup başkanı bize Sevr mağarasını, Nur dağını, Cin Mescidini, Hayf mescidini, Rıdvan mescidini otobüsün içinden yoldan geçerken gösterdi. Arafat, Mina ve Müzdelife’ye de gittik. Hac vazifemizi yaparken buralarda bulunacağız. Mesafeler birbirine oldukça uzak. O gün huccac bu yolları hep yürüyerek aşacak. Efendimiz (s.a.v.) ve ashab bu yolları yürüyerek aşmış zamanında. Biz arabayla bir saatte dolaştık.
            Arafat
Sadece Arafat’ta Cebel-i Rahme’ye çıkmak üzere indik otobüsten. Çünkü Arafat günü Arafat’ta olmakla beraber bu rahmet dağına yaklaşamayacağız.
Burası Hz. Âdem babamızla, Hz. Havva annemizin buluştuğu yer. Onların hasretle kavuşmalarını, yeryüzündeki ilk aşkı, ilk hasreti, ilk günahtan tövbeyi, Arafat günü yaşayacağız ama şimdiden anlamaya çalışıyoruz.
            Rahmet dağına tırmanırken elleri kolları kesik siyahi çocuk dilencilere, satıcılara rastlıyoruz. Çok renkli, bir o kadar da içimiz acıtan bir durum bu.
            Arafat, büyük dağların eteğinde küçük bir tepe. 100 m yüksekliği olmalı.  Buluşma yeri beyaz kerpiçten örülü bir direkle işaretlenmiş. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz de Arafat vakfesini burada yapmış. Ancak sayısı milyonları bulan huccacın burada toplanması mümkün olmadığı için, Arafat sınırları büyük tabelalarla belirtilmiş. Bu sınırlar içine çok büyük bir çadır kent kurulmuş. Her milletten hacıların yerleri de önceden hazırlanmış. Çok büyük tabelalarla kıble yönü gösterilmiş. Mina ve Müzdelife’de de çadırlar var. İçini Arefe günü göreceğiz.
O gün vakfe niyetiyle değil de ziyaret ve tanışma niyetiyle Cebel-i Rahme’de gezindik. Hz. Âdem’le Hz. Havva’nın buluştuğu bu yerde eşlerimizle temsilen buluşmayı yaşadık, resim çektirdik. Hac boyunca çektirdiğimiz tek resim…
Diğer bir taraftan, Cebel-i Rahme’nin hemen yanına çok büyük iki yemekhane kurulmuş. Üzerinde “sebil” yazıyor. Kralın emriyle Arafat günü buradan hacılara, yemek dağıtılıyormuş. Neden iki yemekhane? Biri bayanların biri erkeklerin…  
Aşağı inerken yüzümüze bir serinlik ve ıslaklık çarpıyor. Yağmur mu yağıyor diye başımızı kaldırınca ağaca benzeyen sistemlerden su püskürtüldüğünü görüyoruz. Hem hacılara serinlik veriyor hem de bu şekilde Arafat bölgesi yeşillendiriliyor.

Arafat’ta bir bahar havası vardı. Buluşma anına uygun bir geri plan.

Hiç yorum yok:

BEKLEYİŞ

Bekleyiş, bekleyiş, bekleyiş… Kutlu beldelere gitmek için önce kendi içimizde başlar bekleyiş. İmkânların hazır olmasından ziyade manevi bir...