resim alıntıdır |
Mekke’ye gece
girdiğimiz ve etrafı göremeyecek kadar heyecanlı olduğumuz için grup başkanı
bizi Mekke ile tanıştırmaya karar verdi.
Otobüsle şehrin
içinde yaptığımız tur şehirlerin anası Ümmü’l-Kura Mekke hakkında genel bir
fikir edinmemizi sağladı.
Dağların
arasında, doğal bir korumaya sahip, emin belde Mekke. Hz. İbrahim (a.s.)’ın
eşini ve biricik evladını Allah’ın emriyle bu korunaklı vadiye bırakmasına
şaşmamalı. Tam Kâbe’nin bulunduğu noktaya kadar sürekli alçalan bir vadi ve
Kâbe tam merkezde…
Mekke’ye üç
tane giriş varmış, Yemen, Şam ve Cidde tarafından giriliyor. Biz Cidde
tarafından girdik. Yol bizi doğruca Harem-i Şerifin yanına getirdi.
Günümüzde
Harem-i Şerife tünellerle girişler sağlanmış. Farklı bölgelerden tüneller var.
Dağları oyup yollar ve oteller yapılmış.
Harem-i
Şerif’in etrafında yerleşim yok. Tamamen hacıların kalması için yapılmış oteller
var. Yakın oteller pahalı, dış mahallelerde bulunan oteller daha ucuzmuş.
Mekke’nin yerlileri ise dış mahallelerde oturuyorlar. Mekke halkı genelde fakir
ve başka ülkelerden çalışmaya gelenlerden müteşekkil. Suudi Arabistan’ın
zenginleri genellikle Riyad ve Cidde gibi şehirlerde yaşıyorlarmış.
Bunlar Mekke
hakkında genel bilgilerimiz tabii. Aslında bu bilgileri bile önemsemiyoruz. Tek
derdimiz Hac ibadetini güzelce yapmak. Çünkü 12 günlüğüne geldik ve 2 gün yolda
geçeceğinden sadece dokuz günümüz var.
Grup başkanı
bize Sevr mağarasını, Nur dağını, Cin Mescidini, Hayf mescidini, Rıdvan
mescidini otobüsün içinden yoldan geçerken gösterdi. Arafat, Mina ve Müzdelife’ye
de gittik. Hac vazifemizi yaparken buralarda bulunacağız. Mesafeler birbirine
oldukça uzak. O gün huccac bu yolları hep yürüyerek aşacak. Efendimiz (s.a.v.)
ve ashab bu yolları yürüyerek aşmış zamanında. Biz arabayla bir saatte
dolaştık.
Arafat
Sadece Arafat’ta
Cebel-i Rahme’ye çıkmak üzere indik otobüsten. Çünkü Arafat günü Arafat’ta
olmakla beraber bu rahmet dağına yaklaşamayacağız.
Burası Hz. Âdem
babamızla, Hz. Havva annemizin buluştuğu yer. Onların hasretle kavuşmalarını,
yeryüzündeki ilk aşkı, ilk hasreti, ilk günahtan tövbeyi, Arafat günü yaşayacağız
ama şimdiden anlamaya çalışıyoruz.
Rahmet dağına tırmanırken elleri
kolları kesik siyahi çocuk dilencilere, satıcılara rastlıyoruz. Çok renkli, bir
o kadar da içimiz acıtan bir durum bu.
Arafat, büyük dağların eteğinde
küçük bir tepe. 100 m yüksekliği olmalı. Buluşma yeri beyaz kerpiçten örülü bir direkle
işaretlenmiş. Resulullah (s.a.v.) Efendimiz de Arafat vakfesini burada yapmış.
Ancak sayısı milyonları bulan huccacın burada toplanması mümkün olmadığı için,
Arafat sınırları büyük tabelalarla belirtilmiş. Bu sınırlar içine çok büyük bir
çadır kent kurulmuş. Her milletten hacıların yerleri de önceden hazırlanmış. Çok
büyük tabelalarla kıble yönü gösterilmiş. Mina ve Müzdelife’de de çadırlar var.
İçini Arefe günü göreceğiz.
O gün vakfe
niyetiyle değil de ziyaret ve tanışma niyetiyle Cebel-i Rahme’de gezindik. Hz.
Âdem’le Hz. Havva’nın buluştuğu bu yerde eşlerimizle temsilen buluşmayı
yaşadık, resim çektirdik. Hac boyunca çektirdiğimiz tek resim…
Diğer bir
taraftan, Cebel-i Rahme’nin hemen yanına çok büyük iki yemekhane kurulmuş.
Üzerinde “sebil” yazıyor. Kralın emriyle Arafat günü buradan hacılara, yemek
dağıtılıyormuş. Neden iki yemekhane? Biri bayanların biri erkeklerin…
Aşağı inerken
yüzümüze bir serinlik ve ıslaklık çarpıyor. Yağmur mu yağıyor diye başımızı
kaldırınca ağaca benzeyen sistemlerden su püskürtüldüğünü görüyoruz. Hem
hacılara serinlik veriyor hem de bu şekilde Arafat bölgesi yeşillendiriliyor.
Arafat’ta bir
bahar havası vardı. Buluşma anına uygun bir geri plan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder