Hac sabırdır
İstanbul aktarmalı yolculuk, benim
için çok anlamlı… İstanbul’da hava limanına iner inmez başlayan işlemler tam 3,5
saat sürdü. Valizlerimizi verdik, ihrama niyetlendik. Erkekler ihram
giysilerini giyindiler. İki rekât ihram namazını kıldık. Uçağa bindiğimizde
saat 9.15 idi. Suudi Arabistan hava yollarına ait uçak çok büyüktü. Uçağın
yerleştirilip de havalanması bir saati buldu.
Cidde’ye Suudi Arabistan saatiyle
13.30 da (bizde 14.30) indik. Yolculuğun bir sabır imtihanı olduğunu orada
anladık. Hacı çok fazla, işlemler yavaş ve beklemek de iyice zor…
Girdiğimiz ilk
salonda ilk pasaport kontrolünü beklerken, Suriyeli bir hacı grubuyla beraber
oturduk. Orada Semira Hanım ve eşi ile tanışıp sohbet ettik. Birbirimize Hacc-ı
Mebrur diledik. Suriyeli kadınların bir kısmının yüz ve ellerinde çeşitli
şekiller içeren dövmeler var, çoğu sarışın… Bu gün memleketimize misafir olan
kardeşlerimizle ilk tanışma hac yolunda olmuştu.
İkinci bir salonda yeniden pasaport
(caize) kontrolü için beklerken, Endonezyalı hacılarla selamlaştık ve onlarla
iç içe namaz kıldık. Öğlen, ikindi, akşam hep hava alanında kılındı. Burada bize
yolculuktan önce hediye edilen cüzdana konulabilen ince seccadeler çok işe
yaradı.
Üçüncü kontrolden sonra dışarı,
üzeri çadırlarla kaplı bir alana girdik. Orada bizim Turizm şirketi için
ayrılan bölümde otururken biraz atıştırdık. Burada arkadaşlarımın ve ailemin
hazırladığı yolluklar çok işe yaradı. Ya Rabbi! Onlara hayırlı ömür ihsan et.
Nasip oldu, yol boyunca yaşlı bir teyzeye yardım
ettim. O da bana çok dua etti. Siteden komşularımız, yol boyunca arkadaşımız ve
otelde komşularımız oldular. Bu da pek manidar bir karşılaşma. Hava limanından
ayrılmadan çocukları aradık. İyi olduğumuzu haber verdik.
Yedi defa pasaportlarımız elden
geçtikten sonra, bizi Mekke’ye götürecek otobüse bindik. Tam gidiyoruz derken,
bir aksilik çıktı. Hacılardan birinin çocuğunun pasaportu ile ilgili sorun
çıkmış. Bu problem halloluncaya kadar tam iki saat, çalışıp durmakta olan
otobüsün içinde bekledik.
Acaba ne kusurumuz oldu da bu kadar
gecikiyoruz diye düşünüyor, estağfirullah çekiyor, herhalde varacağımız
huzura layık olana kadar sabır imtihanı oluyoruz deyip susuyor, içimizden bir
an önce kavuşmak için dua ediyorduk..
Mekke’ye iki km. kala “hacıları
karşılama merkezi” diye bir yere girdik. Orada yine pasaport kontrolleri
yapıldı. Sonra bize zemzem dağıtıldı ve kumanya verildi. O zemzemi içince bende
ne yorgunluk kaldı ne sıkıntı… Elhamdülillah, bu imtihanı başarmıştık. Keşke
her sıkıntının sonu böyle güzel olsa…
Yolda çok dikkatimi çeken bir şey
vardı. Cidde’den çıktıktan sonra, Cuhfe’yi geçer geçmez (burası mikat
mahallidir), yol boyunca büyük tabelalarda zikirler yazılmış. Yolcular bunları
okuyup hatırlasın ve yolda zikirle meşgul olsun diye… La ilahe illallah, Sübhanallah,
Elhamdülillah, Allahuekber, la havle vela kuvvete illa billah ve lebbeyk allahümme
lebbeyk yazılmış…
Çok şükürler olsun Mekke’ye girdik
ve otelimize vardık. Gecenin onu olmuştu. Hemen yemeklerimizi yedikten sonra,
odamıza çıktık. Maşallah oda temizdi. Bazı arkadaşlar bu açıdan da imtihan
yaşadılar.
Hoca iki saat
dinlendikten sonra Kâbe’ye gidebileceğimizi söyledi. Heyecandan yorgunluk falan
hissetmiyordum. Sadece Harem-i Şerif topraklarında olmamıza rağmen niçin hala
beklediğimizi anlamıyordum. Ama sonra anlayacakmışım meğer.
Eşim yatmam için
ısrar etti, yattık ama uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum.
Dönüş
yolculuğumuzu burada anlatamıyorum bile. Benim gibi yol tutkunlarının bile çok
zorlandığı şeyler yaşadık. Hac sevaplarımızı alıp götürmesin diye sabretmeye
çalıştık. Birbirleriyle ve görevlilerle kavga edenler oldu.
Yıllar sonra o
gün kınadığım bu iş bir umre sonrası başıma geldi. Şimdi anladım ki, kınamak
belki o insanların yaptıklarından daha kötüdür. İçinde kibir olan kınar. Oysa
Hac iyinin kötünün ortadan kalkıp yalnız Hakk’ın göründüğü bir ibadet…
Rabbim
kusurlarımız bağışlaya, ibadetlerimizi katında kabul eyleye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder