23 Mayıs 2016 Pazartesi

ROMA'DA TARİH



Şehri iki şekilde gezmek mümkün… Ya bir ayda, her ayrıntıyı öğrenerek ki, bu mimarlık öğrencilerinin işi bence… Ya da iki günde hızlıca en meşhur yerlerini görerek… Biz vakit yüzünden ve iki günde bile yeter bu kadar heykel görmek hissi yüzünden ikincisini tercih ettik.
Roma hakkında internete şöyle bir göz gezdirseniz yüzlerce yazı çıkar. Bu yüzden ben gördüğüm, duyduğum ve hissettiğim şeyleri yazacağım.
“Roma bir günde yapılmadı” diyorlarmış. Bu söz yeni bir düzen kurulması ile ilgili konularda darbı mesel olarak kullanılıyor.

Rivayete göre Romus ve Rumulus adında iki yetim kardeşi bir kurt emzirmiş ve onlar o kadar güçlenmişler ki, Roma devletini kurmuşlar. Şehrin bir çok yerinde onların hikayesini anlatan heykeller freskler var. Bizde de bir kurt efsanesi vardır ya… Acaba Avrupa ortalarına kadar göceden Hunlardan mı aldılar bu hikayeyi diye düşünmeden edemedim.
 (Resim alıntıdır)
Roma bir açık hava resim, heykel, mimari müzesi denilebilir. Yedi tepe üzerine kurulmuştur deniliyor. Bunlardan Paletine tepesi Romus ve Romulus’un Romayı ilk kurdukları yermiş.
Her biri farklı görünümde meydanlar Roma’yı renklendiriyor. Meydanın ortasında bir çeşme ve çevresinde saray var. Diğer yapılar bunun etrafında dolanıyor. Antik Roma şehrin içinde ve bir parçası olarak var olmaya devam ediyor. Vatikan, Katoliklerin merkezi olsa da antik Roma kültürünü devam ettiren bir unsur gibi görünüyor.

Bizim ilk durağımız Villa Borgez Bahçeleri… Tarihi eskilere dayanan bir villanın bahçesidir ve bugün park olarak kullanılmaktadır. Villa, çok zengin insanların büyük bir arazi üzerine kurdukları köşk ve bahçelere deniliyor burada. Borgez villası resim heykel müzesi olarak kullanılıyor ve bahçeleri, şehrin ortasında şehirden uzak bir doğa parçası.




Modern hayatın gereği olan çevre yolları da mecburen Kale burçlarının arasından arasından geçirilmiş.






Daha sonra yedi tepeden biri olan Gianciolo tepesinden  Roma’yı seyrettik. Turuncu ve kızıl çatılar kuleler yukardan bakınca bir tablo görüntüsü veriyor.

Dünyanın üç dikilitaşından biri Popolo Meydanını süslüyor. Günümüzde tiyatro ve gösteriler için de kullanılıyor. Biz yukardan bakarken tenis turnuvası vardı. 
Bu meydan aynı zamanda Allah’a inanmış olan İseviler’in Romalılar tarafından topluca yakılıp, küllerinin Tiber nehrine atıldığı meydandır deniliyor.
Zamanında Sezar Agustus Mısır’ı işgal ettiği sırada zaferinin nişanesi olarak bu dikilitaşı getirip buraya dikmiş. Üzerinde hiyeroglif resim yazısı ile yazılmış bir kitabe var. Dikilitaşın üzerine konduğu kaidede de Agustus adına yazılmış bir kitabe bulunuyor.
Dikilitaşın etrafındaki dört aslan heykelinin ağızlarından su akıyor ve insanlar bu çeşmenin dibinde serinliyorlar. Bu meydanın sarayı Santa Maria Bazilikası. Melekler ve Şeytanla filminde gördüğümüz mekânlardan biri.


 
Buradan Roma sokaklarında gezinerek, İspanya elçiliğinin bulunduğu, İspanyol meydanına ulaşıyoruz. Meydanı Trinita dei Monti kilisesine çıkan merdivenler ve tekne şeklinde bir çeşme süslüyor.

Piazza del Spagnanın açılldığı Via Condotti, ünlü markaların mağazalarının bulunduğu büyük bir çarşı. Paris’in Şanzelize Caddesi gibi. Ancak orada bizim dikkatimizi çeken bronz eşyalar satan bir antikacı ve her biri özel bir tasarım ürünü olan vitrinler.
Pinokyo ve tahta oyuncakların satıldığı mağaza çok ilginç. Dünyanın en iyi vitrini deniliyormuş.



Via condottiden sonra ulaştığımız yer, Roma’nın en büyük çeşmesi olan Trevi çeşmesi. Aşk çeşmesi olarak da biliniyor. Efsaneye göre Kral ve askerleri susuzluktan ölmek üzere iken Su tanrısı Neptün gelip onları kurtarmış. Roma’daki eserler arasında en bakımlı olan bu çeşme. İnsanlar dilek tutup para atıyorlar çeşmenin oluğuna. Yani olukta bir servet yatıyor.


Panteon’a hava karardıktan sonra varabildik. Nanova meydanında bulunan tapınağın sadece ön yüzünü görebildik. Meşhur üzeri delik kubbesini görebilmek için müze saatlerini kaçırmıştık ama onu Melekler ve şeytanlar filminden hatırlıyorduk.
Pagan dönemden kalma en iyi korunmuş tapınak bu. Deliğin gökyüzünde bulunan tanrılarla iletişim kurmak için bırakıldığı söyleniyor. Ayrıca Engizisyonun yaktığı bazı bilim adamlarının burada bulunduğuna inanılıyor. Panteonun kapısında resim yazısıyla titanların savaşı anlatılmış.
Nanova meydanı çok geniş ve kalabalıktı. Seyyar satıcılar, müzisyenler, göstericiler, ressamlar ve onlarla ilgilenen insanlarla dolu.



Ertesi gün geziye Vatikan’la başladık. Vatikan’a girmek için sıra olduğundan erken kalktık. Burası kendi başına bir devlet sayılıyor. Kendine ait kale surları ve duvarları ile çevrilmiş. Vatikan’ın müzelerini gezmek için vaktimiz olmadığından sadece San Pietro Bazilikasını ve meydanını gezmiş olduk.
Bazilika çok büyük… İçerisi heykeller ve resimlerle dolu Her resim ve heykel kompozisyonu Hristiyanlık tarihinde bir olayı anlatıyor. Ön tarafa geçilmesin diye engel konulmuş. İnsanların içerde açık saçık giyinmesine izin verilmiyor, ihtiyaç varsa kapıda şallar satılıyormuş.
 Aslında Vatikan demek yüzyıllardır İslam'ı yok etmeye çalışmış, Hristiyanlığı paganizme uydurmuş, dini iktidar oyunlarına alet etmiş, fatiha suresinde veladdalliin olarak nitelenmiş bir topluluk demek. Buraları gezerken, Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin İstanbul'dan sonra Vatikan ahdi, Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerinin Vatikan niyetiyle çıktığı Viyana seferlerini hatırlıyor ve onların torunları olduğumuz için gururlanıyoruz. onlara layık olabilmek için dua ediyoruz.



O kadar resimden dikkatimizi çeken Bazilika’nın kapısındakiydi. Bu din dışı kabul ettikleri insanları doğru yola (!) getirmek için kullandıkları işkence metotlarını anlatıyor.



San Pietro Meydanı çok büyük ve Katolik hacılarla dolu. Gruplar halinde ve en önde haç taşıyan bir din adamıyla birlikte ilahiler söyleyerek yürüyorlar. Bu da çok ilginç bir görüntü oluşturuyor.
Tabii çıkışta türbe önü alışveriş imkânı mevcut… Tiber nehri kıyısında yürürken bizde turistik yerlerde görülen hediyelik eşya pazarına uğruyoruz.


Oradan yürüyerek ulaşabildiğimiz en yakın yer Sen Angelo Kalesi. İmparator Hadrian adına yapılan kale hapishane olarak kullanılmış. İçini gezmeye vakit bulamadık ama içinde işkence odaları, hücreler ve mahkeme salonu olduğu söyleniyor. İdam mahkûmunun başı ise kalenin hemen önündeki köprüde günlerce sergilenirmiş.
Bu köprünün üzerinde çıplak erkek olarak betimlenmiş melek heykelleri bulunuyor. Bir zamanlar papanın evi olarak da kullanıldığı altında vatikana giden gizli geçitler olduğu söyleniyor.Bizim için üzücü bir yanı var bu kalenin. Fatih sultan Mehmet Han’ın kardeşi Şehzade Cem Sultan bu kalede yıllarca hapsedilmiş.


Tiber nehri kıyısındaki gezimizden sonra antik Romaya yöneliyoruz. Ama ne otobüs ne taksi bulmak mümkün değil. Metroya uzak bir mesafedeyiz. Meğer o gün maraton koşusu varmış.
Antik girmek için bir gün önceden bilet alınıyormuş. Gezilmesi de bir gün sürermiş. Biz dışından görmeyi tercih ediyoruz.
Paletin tepesinde cumhuriyet dönemine ait soyluların yaşadığı yapılar bulunuyormuş ama çoğu yıkılmış.
Sonunda filmlerden iyi bildiğimiz kolezyumu görünce ne kadar büyük olduğunu anlıyoruz. Zaten dibinde biriken insanlarla kıyas edince daha iyi anlaşılır.
Kolezyum, antik çağın stadyumu. Yarısı yıkılmış olsa da hala çok görkemli bir yapı. Adını imparator Collosus Nero’dan almış. Futbol maçlarının olimpiyat oyunlarının değil, hatta boğa güreşlerinin bile değil, insan dövüşlerinin, insanlarla vahşi hayvanların güreşlerinin arenasıymış antik Roma’da.
Suçlular ve devlet otoritesine karşı gelenler, sırf tebaayı sindirmek ve korkutmak adına burada birbirleriyle dövüştürülür ya da aslanların önüne atılırmış. Kazılarda insan kemikleriyle içiçe geçmiş vahşi hayvan kemikleri bulunmuş.
Açlık oyunları ve gladyatör filmini seyredenlerin bu görüntüler hakkında fikirleri vardır. Kapitole itaati sağlamak ve soyluları eğlendirmek için düzenlenen oyunlar. Kapitol başkent demek ve hala Roma için bu kelime kullanılıyor.



Çok büyük bir alanı kaplayan antik Roma’nın kapısı da sağlam kalmış: Konstantinus Takı. Başkentler her kralın zafer işaretleriyle doludur zaten. Antik roma’da bir çok tak var ama resimlemedim.


Antik Roma’nın şehir merkezi olan Forum’u da Capitol tepesinden seyrederek resimliyoruz. Burası o dönemin adalet, alışveriş ve dini merkezleriyle doluymuş. Forum merkez demek… Yaklaşık 2000 yıl öncesinden kalan yıkıntılar bile o dönem ne kadar görkemli olduğunu anlatıyor. Burada bir tapınak ve adalet sarayı görülüyor.


Hükümet binası ve stadyumun da bulunduğu kısımların temelleri görülebiliyor. En ilginç forum ise dünyanın ilk ticaret merkezi olarak kabul edilen, Trajan Forumu.
Forumu böyle yukarıdan seyrederken "Kul siru fil ardı fenzuru keyfe kane akıbetulllezine min kablu kane ekseruhum müşrikin." "De ki: Gezin yeryüzünde de bakın, görün önce gelip geçenlerin sonları neye varmış; onların çoğu müşrikti." ayetini hatırlıyoruz.
Dünyaya kazıklar çakmışlar ama bu dahi göçüp gitmelerine engel olamamış. Şirkleri zulümleri dünya zenginlikleri onları kurtaramamış.



Sonradan Forumu bir de İtalya’yı birleştiren II. Vittoria Emanuel için yapılan sarayın balkonundan seyrettik. Bu vesile ile Vittoria emanuel anıtını gezmiş ve Venezzia Meydanını da görmüş olduk.
Anıt saf beyaz mermerden yapılmış, Roma’daki diğer yapılara göre bile devasa boyutlarda bir bina. Romalılar çok abartılı bulup sevmezlermiş. Aslında Roma’daki bütün anıtlar insanı ezen, minicik hissettiren yapılar.


Bu anıt antik Forum ile Venezzia Meydanı arasında kalıyor. Venezzia Meydanında Mussolinin balkonundan konuşma yaptığı binayı görmüş olduk.





Akşam tekrar dışarı çıktığımızda, ilginç yerler gördük. Gerçeğin ağzı denilen insan yüzü şeklinde bir kilisenin duvarına yerleştirilmiş antik Roma’da Gerçeğin Tanrısı Bocca kabartması. İnsanlar elini ağzına sokunca eğer sevgilisine yalan söylüyorsa ısırdığını düşünüyorlar.

Roma gezisi bunlarla sınırlı değil elbette. Bu sayfalara sığan bu kadar. Tarihe meraklılar için çok iyi bir yer, Turistler için ilgi çekici. Biz Müslümanlar için ibret verici. 

Roma bin yılların başkenti olduğu için çok büyük. Batı dünyasının hep ulaşmak istediği hedef Roma'da gördüğümüz Paganizmin altın çağı.

Batının algısını, dünyaya bakış açısını kavramak için Roma'yı görmek iyi olur. İktidar oyunlarının, dünyaya hükmetmenin sömürmenin, mazlumu ezmenin kültürü burada yatıyor.

Hiç yorum yok:

BEKLEYİŞ

Bekleyiş, bekleyiş, bekleyiş… Kutlu beldelere gitmek için önce kendi içimizde başlar bekleyiş. İmkânların hazır olmasından ziyade manevi bir...