28 Nisan 2016 Perşembe

Allah'a söyle de beni de çağırsın



Aralık ayının birinci günü, bizim hac yolculuğumuzun ilk günü oldu. 2008 yılının son günleri. Hac 1429… İnsan, hayatında kaç tane önemli yolculuğa çıkar ki… Tahsil için, evlilik için, iş için… Hac yolculuğu bunların hiç birine benzemeyen, karşılaştırması yapılamayan farklı bir atmosfere, farklı bir frekansa, farklı bir boyuta yolculuk…
            Kaç gündür bir telaş içindeyiz. Hazırlıklar heyecanla devam etti. Ben de çok heyecanlıyım. Duygularımı tarif etmek kolay değil. Hem mukaddes beldelere gideceğim için sevinçliyim, hem de çocuklardan ayrılmak zor geliyor.
            Allah’ım bize hayırlı yolculuk ver!
            Büyükler niye gittiğimizin farkındalar, ama Küçük Ayşe için durum öyle değil. Kâbe’ye gidip, Allah’ı göreceğimizi düşünüyor. Ama Allah onu çağırmamış diye de üzgün. Bana “Allah’a söyle de beni de çağırsın” diyor. Bunlar insan ruhunun anavatanına özlemini, bir küçük çocuk ağzından haykırışı mı acaba?
            Burada bir parantez açmalıyım, o günlere geri giderek… Ayşe’min zannı boşa da değilmiş. Allah’ı değil ama Beytini gördük, yüz sürdük ve Efendimiz (s.a.v.)’in haber verdiği “ihsan”ı yani Allah’ı görüyormuş gibi olmayı orada tadabildik elhamdülillah!

            

Hiç yorum yok:

BEKLEYİŞ

Bekleyiş, bekleyiş, bekleyiş… Kutlu beldelere gitmek için önce kendi içimizde başlar bekleyiş. İmkânların hazır olmasından ziyade manevi bir...