Aralık ayının
birinci günü, bizim hac yolculuğumuzun ilk günü oldu. 2008 yılının son günleri.
Hac 1429… İnsan, hayatında kaç tane önemli yolculuğa çıkar ki… Tahsil için,
evlilik için, iş için… Hac yolculuğu bunların hiç birine benzemeyen, karşılaştırması
yapılamayan farklı bir atmosfere, farklı bir frekansa, farklı bir boyuta
yolculuk…
Kaç
gündür bir telaş içindeyiz. Hazırlıklar heyecanla devam etti. Ben de çok
heyecanlıyım. Duygularımı tarif etmek kolay değil. Hem mukaddes beldelere
gideceğim için sevinçliyim, hem de çocuklardan ayrılmak zor geliyor.
Allah’ım
bize hayırlı yolculuk ver!
Büyükler
niye gittiğimizin farkındalar, ama Küçük Ayşe için durum öyle değil. Kâbe’ye
gidip, Allah’ı göreceğimizi düşünüyor. Ama Allah onu çağırmamış diye de üzgün.
Bana “Allah’a söyle de beni de çağırsın” diyor. Bunlar insan ruhunun
anavatanına özlemini, bir küçük çocuk ağzından haykırışı mı acaba?
Burada
bir parantez açmalıyım, o günlere geri giderek… Ayşe’min zannı boşa da
değilmiş. Allah’ı değil ama Beytini gördük, yüz sürdük ve Efendimiz (s.a.v.)’in
haber verdiği “ihsan”ı yani Allah’ı görüyormuş gibi olmayı orada tadabildik
elhamdülillah!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder