13 Ocak 2018 Cumartesi

BÜYÜK BRİTANYA GEZİSİ –I

2017'den 2018'e Edinburgh'dan Londra'ya Neler Gördük?
Her gezinin bir tavı var. O zamana kadar beklemek gerekir. İngiltere gezisi uzun zamandır beklemedeydi. Fırsat bu defa hadis dersi şeklinde geldi. Kimin aklına gelirdi ki hadis rivayeti için Birleşik Krallığa rıhle (yolculuk) yapmak. Hem gezdik hem okuduk böylece…
Geziye hazırlıksız çıkılmaz elbet. 
Hemen on günlük gezi planımızı oluşturduk. Vize başvurumuzu yaptık. Bunun için önceden uçuş ve otel rezervasyonlarımızı yapmamız, maddi varlığımızı gözler önüne sermemiz “size hiç zararımız olmayacak inanın ne olur ülkenizi ziyaret edelim dememiz gerekti.” Bu iş yaklaşık üç hafta sürdü.
Çok gezerim ama hayatımda ilk defa bütün ayrıntıları ve organizasyonu ile bir geziyi baştan sona yönettim. Hem de ben, eşim ve kızımdan oluşan üç kişilik zorlu grubumuz için. İşsiz kalırsam tur rehberi olabilirim artık.
Uçak biletlerinin ve hadis derslerinin uygunluğuna göre İskoçya’nın başkenti Edinburgh’u ilk sıraya koyduk, ardından Birmingham ve sonra Londra…
Planlar her zaman işlemeyebilir ama plan yoksa hiçbir şey işlemez. Hiç planda olmayan aksilikler de, güzellikler de oldu. Neticede güzel bir gezi, maddi manevi doyurucu unutulmaz bir seyahat tecrübesi yaşadık.
En konforlu seyahat şekli:
Uzak bir ülkede seyahatiniz uzunsa ve bizim gibi çok şehir görmek isterseniz araba kiralamak en ucuz ve en hızlı yöntem. Çünkü otobüs tren ve şehir içinde toplu taşıma vakit kaybettirir. Ayrıca valizlerinizi bagaja atıp istediğiniz kadar dolaşabilirsiniz. Hatta yiyeceğiniz yanınızda ise bir benzinlikten çay ya da kahvenizi aldınız mı yol keyfine devam. Artık akıllı telefonlar yolu da gösteriyor.
Londra gibi büyük şehirlerde ise yürümek en kestirme yol olabiliyor. Yürürken tur rehberlerinin gösteremeyeceği daha çok yer ve çok farklı bir dünya görebilirsiniz. Sokaklarda başıboş dolaşmak, dükkânlardaki fiyatlara bakmak, marketlere ve pazarlara gitmek o yöredeki insanların hayat standartları hakkında ipuçları verebilir.
26 Aralık 2017 Ankara’dan Edinburgh’a hareket ve 27 Aralık 2017 Edinburgh gezisi.

15.30’da güneş battığı için otele akşam varmış oluyoruz. Bizden üç saat gerideler ve otele vardığımızda yatma vakti oldu sanıyordum ama daha yediydi. Biraz İngilizce çalışabilecektik böylece…
Edinburgh İskoçya’nın hayal şehri... 430 yıllık başkent… Kışın kısa ve puslu günlerinde (gün 7 saat), soğuk ikliminde Ortaçağdan kalma kalesi ve günümüze kadar korunmuş gizemli sokakları (close), adeta yer altına yapılmış her tarafı kapalı taş evleri ve oralarda yaşayan vampir ve hayalet hikâyeleri ile en çok etkilendiğim yerlerden birisi oldu.

15. yy Edinburg maketi. Orjinalini gezmiş olduk.
Bu hikâyelerin kaynağı olan Close’lardan en büyüğünü St Marry Close’u gördük. Büyük dediysem iki insanın geçebileceği bir sokak ve üst üste mağaraya benzer şekilde yerleştirilmiş odalar. Beş metrekarelik bu odaların birinde on dört onbeş kişi yaşarken diğerinde sekiz on tane inek ya da koyun yaşıyormuş. Tuvalet yok, kova var. Hastalıklar, fareler vb…   Suçlular buralarda saklanır, vebalılar buralara atılırmış ortaçağda. Bizzat içeri girip o hikâyeleri dinleyince o rezilliği görmüş gibi olduk. İşte o dönemin durumu. Soylular kalede çok güzel konaklarda yaşarken alt tabaka bu durumda. Büyük katedrallerde yaşayan papazlar bu küçük sokaklarda geceleri ellerinde meşalelerle cadı avına çıkarlarmış. Epey de insan yakmışlar.
        
Oysa Castel Rock (kale şeklinde yüksek kayalıklar) üzerine kurulmuş kale, parlemento binası, kral tacı şeklindeki kulesiyle özel bir mimariye sahip katedral muhteşem yapılardı. Kale ve eski şehir doğal bir hendekle yeni şehirden ayrılıyordu. Girilmesi neredeyse imkansız bir kale. 
    
Şehir Old Town ve New Town diye ikiye ayrılmıştı ve yeni şehrin en yeni binaları da 1850 lerden kalmış. İngilizlerin sömürgecilikten zengin olduğu yıllar. Biz de o yıllardan kalma, şatodan dönüştürülmüş bir otelde kalıyoruz.



Eğer gezide plan çok yer görmek üzerine kurulmuşsa şehir müze gezmek vakit kaybettirir. Halkın içine dalmak en iyisi… Biz de öyle yapıyoruz. Kalenin yanı başındaki dört katlı hediyelik eşya mağazası müzeyi aratmıyordu. Yapı kalenin binalarından biri ve dizaynı müze şeklindeydi.

Burada meşhur İskoç eteği kiltlerin dokunduğu fabrikayı, kumaş satışını ve bu kumaştan yapılmış türlü ürünleri gördük. Kilt kumaşı meşhur İngiliz ekose deseninde, Burbery markasından bildiğimiz hani… Oysa İskoç ürünü. Gayda da onlara has bir özel çalgı… Filmlerden tanıdığımız İskoç askeri figürleri sokakta gayda çalıp gösteri yapıyorlar. Arpı görünce Wikinglerin çizgi filmi gözümün önüne geliveriyor.
Harry Potter’ın vatanında onun müzesi ve mağazası olmaz mı? İnsanların kıyafetlerini giyip resim çektirdikleri bir bölüm bile var. Eh benimde Harry Potter dizisinin romanlarını ve filmlerini özenle takip eden bir kızım olunca hemen ona lisanslı bir Harry Potter asası alıyorum. Parayı verirken içim sızlıyor ama kızım bizdeki fiyatının ki katı olduğunu söyleyince içim rahatlıyor.
 Edinburg’un Prenses Caddesindeki mağazaların fiyatlarına bakmadan olmaz. Prenses Parkına kurulmuş büyük Noel panayırının içinden geçmeden de. Hediyelik eşyalar, lunapark, yiyecekler ve her çeşit insan… Bütün gece devam edecekmiş gibi görünüyordu. 
Cuma namazı için Edinburg Merkez camiini karşıdan görünce içimiz açıldı. Camiye girince kendimizi evimizde hissettik bir an. Hiç aşina olmadığımız bir yerde camiye girmek cennet bahçesine girmek gibiydi. Caminin bahçesinde restoran da vardı ama acıkınca gelmek üzere, şükredip ayrıldık. Orta boyutta bir camii ve cemaati de vardı.


28 Aralık 2018 sabah güneş doğar doğmaz Birmingham’a hareket.
Glaskov yoldan geçerken mola verilen bir şehir benim için.  İskoçya’nın en büyük şehriymiş. Bir sanayi ve liman şehri… Modern yapılar karakteristik İskoç yapılarının arasına yerleşmiş. Buradan aklımda kalacak olan, yeraltına yerleştirilmiş manastırıyla dev bir katedral ve büyük mezarlıktı. Bina gibi büyük türbeleri olan bir mezarlık…
Bazen rotadan saptık sonra geri geldik.
Glaskov’da arabayla şehir turu yapıp İngiltere’ye doğru yola koyulduk. Hedefimiz Yorkshire veya Lake District bölgelerinden birine sapıp bir dinlenme tesisinde oyalanmaktı.  Yorkshire’ı Jane Austin romanlarından ve meşhur Franches HBurnett’in Gizili Bahçe romanından, Lake District’i de dünyaca ünlü ressam ve ilk resimli çocuk kitapları yazarı Bayan Potter’ın hayatından biliriz. Bu doğa harikası yerleri yapılaşmaktan kurtaran Bayan Potter’ın evi de müze haline getirilmiş.  
Yoldan 15 mil içerde olduğundan, hava soğuk olduğu için kır gezisi yapamayacağımızdan arabadan çıkmadan yapılacak bir alternatif tercih ediyoruz.
Planda olmasa da şehir görmek isteği ağır basıyor yolumuza pek de yakın olmayan Manchester’a uğruyoruz. Manchester United hatırına gördük bu şehri. Stadyumun çevresinden de dolandık. Çok büyük değil ama modern bir şehir. Geçen yaz yaşanan camii kundaklanması olayı da hatırımızdan geçiyor burada.
Futbol sayesinde meşhur olan Liverpool’u ise gece vakti yani 7-8 gibi görüyoruz. Daha küçük bir bir Türk restoranında akşam yemeği yiyoruz. Bizim oralardaki vatandaşlarımızın helal konusunda kafaları karışık olabiliyor. Ama et işi Pakistanlılarda olduğu için rahatım.
Yolculuk boyunca buranın âdeti olduğunu anlıyoruz ki, restoranlar ana caddelerde değil, bunun için ayrılmış bir sokakta oluyor. O sokağı bulunca dünya mutfağı seçenekleriniz mevcut.
Gülsüm Sezen
13.01.2018

Hiç yorum yok:

BEKLEYİŞ

Bekleyiş, bekleyiş, bekleyiş… Kutlu beldelere gitmek için önce kendi içimizde başlar bekleyiş. İmkânların hazır olmasından ziyade manevi bir...